| Subject: Sonradan Dost Sun 29 Jul - 4:02 | |
|
Last edited by Sylvia Kenneth on Sun 29 Jul - 4:36; edited 1 time in total |
|
| Subject: Re: Sonradan Dost Sun 29 Jul - 4:28 | |
|
"Sıcak hisler dolaşıyor bedenimde. Nefes almak güç. Yalnızlık benim eşi benzeri bulunmaz sadık hizmetçim. Özgürlük yıllar boyunca yolunu gözlediğim nazlı sevgili. Her şeye inat savaştığım bir şeyler vardı, bir zamanlar... Ah, o zamanları o kadar çok özlüyorum ki şimdi. Eskiden kötü biri olduğumu zannederdim, aynaya baktığımda "Sen kötüsün lanet olası, sen annesi sürtük olan küçük sürtüğün tekisin." der ve çoğu zaman o aynayı büyük bir hıçkırık boğazımdan taşarken kırmış olurdum. Şu aralar buna gülmekten kendimi alamıyorum. Bunların nedeni neydi? Kötü davranmıyorlardı, dışlamıyorlardı, hatta belki orada eğleniyor bile sayılabilirdim. Tüm o haylazlıklarıma rağmen Bayan Marie tam kızgınlıkla gözlerime bakacak olsa ona o masum bakışımı atardım, şuan kurbanlarıma attığım o masum bakışı... Bayan Marie, çocuklukta bana kocaman bir anne gibi gelirdi. Bana sarılıp "Ruhunu biraz sakinleştirmelisin küçük Sylvia." dediğinde anlamıştım bunu. Yine de ben uslanmaz ve nankör birinin tekiydim, çocukluk günlerinde bile." İşte tam da bunları düşünüyordu Sylvia. Bir an için içinde Bayan Marie'yi özlediğini anımsadı ve her şey gibi onu da bir gün unutacağını hissederek hafifçe kapadı gözlerini. İçine dolan sıcaklık özlemin değil, yakınlarda bulunan bakır tadında sıcak kan kokusunun eseriydi. Açlık boğazını gıdıklarken birden yine dalıp gittiğini ve Margeaux'ı kaybettiğini anladı. Büyük ihtimalle o da kokuyu duymuştu ve o yöne doğru yürüyordu.
Hazır Margeaux demişken ondan bahsetmeden olmaz. Margeaux kim mi? Sylvia da bunu uzun süredir bunu düşünüyor. Bazen içinde hala küçük kırıntıları bulunan kiniyle düşman belliyor, diğer yandan da hani şu sıradan insanların iyi yönlerinin ortaya çıktığı anlar vardır ya, evet, tam da Margeaux’ın o zamanlarına denk geldiğinde onu ta içine çekmek istiyordu. Durum ne olursa olsun tek bir gerçek vardı; Margeaux onun yalnızlığı silip atabilmiş tek insandı -aslında vampir desek daha iyi olur-. Margeaux kötülüğün dibine vursa da onu bırakmaya ne cesareti ne de gücü yeterdi.
Sylvia ona onu ilk dönüştürdüğü zamanlarda çok kızdığını hatırlayabiliyordu. Tam da özgürlükten bir damla tatmışken bir gece onun dişlerinin arasında eriyip gidişini hala unutabilmiş değildi. Bir yandan da düşününce biraz daha zaman geçse ya açlıktan ya da birinin altında inlerken ölüp gidecekti. Yetimhane kurulu onun fevri davranışlarından dolayı ona uygun bir meslek seçememiş, açık konuşursak onu fırsatını buldukları ilk anda kapı dışarı etmişti. Sylvia gerçek dünyayla hiç bu kadar yalnızken karşı karşıya gelmemişti.
Margeaux'ın neden ondan beslenmediğini, bunun yerine dönüştürdüğünü ve sanki bir yakınıymışçasına sahiplendiğini bilmiyordu. Zaten o gece, yani dönüştürüldüğü gece, çok sarhoş olduğunu hatırlıyordu. Belki biraz ağlamıştı ya da yalnızlığıyla ilgili birkaç kaba küfür de savurmuş olabilirdi. Ama olanları net bir biçimde hatırlamak için çaba harcasa da yapamıyordu. Belki de az önce düşündüklerinin hiçbiri olmamış da olabilirdi.
Boş kaldırımlarda yavaşça yürürken etrafını şöyle bir inceledi. Kurbanı da dahil ortalıkta çok da fazla kişi yoktu. Bir arkadaş grubu, fazla mesaisi varmış gibi görünen genç bir adam ve yol ortasında öpüşen bir çiftten başka kimsecikler yoktu. Arkadaş grubu ona doğru ilerlerken içlerinden en olgun gözükene hafifçe çarpmadan edemedi Sylvia. Tanrım, genç adamın parfümü ile kanı ne de hoş bir orantı kurmuşlardı öyle. Peki ya yanındaki kıza ne demeli? Yanından geçip giden arkadaş grubunun ardından “Eğer vampir olduğumu bilselerdi, değil yanımdan geçmek bulunduğum şehre bile ayak atmazlardı. Aptallar!” diye düşündü Sylvia. Bazen böyle düşünmek onu cezbediyordu, tıpkı az önce yaptığı şey gibi. Bir av peşindeyken bir başka insanın nabzını hissetmek, onu cesaretlendiriyor ve yaptığı şeyin onu güçlendirdiğine inanmasını sağlıyordu.
Ve nihayet Margeaux görünmüştü işte. Uzaktan o kombinlediği garip ama oldukça seksi kıyafetleriyle dişi bir kaplandan daha ateşli olduğuna yemin edebilirdi Sylvia. Yüzü sinsi bir gülümsemeyle gerilirken hafifçe arkasını dönen Margeaux’ın gözlerine odaklandı. Onun “Başlayalım.” bakışını onayladıktan hemen sonra ayakları bu düşüncelere itaat ederek daha da hızlandı. “İşte bu geceki partimiz başlıyor,” diye düşünürken büyük bir zevkle ciğerlerini kurbanının –ona göre oldukça- kirli kanının kokusuyla doldurdu. |
|
| Subject: Re: Sonradan Dost Sun 29 Jul - 7:23 | |
| "Bak benim seninle herhangi bir sorunum yok. Lütfen beni dinler-" Genç vampir gerilen dudaklarının arasından sivrilen dişlerinin parıltısını görünce susan çocuğa doğru bir adım daha yaklaştı. "Lütfen yapma. Yalvarıyorum sana. Ne istiyorsan yaparım ama beni öldürme, lütfen..." Bu ses tonunun yanında çocuğun yüz ifadesini görünce ona acıyıp bırakabilirdi elbette, ama insan olsaydı eğer... İnsan değildi, bir vampirdi, insanlardan çok daha üstündü ve merhamet sahibi değildi. İstediği insanı öldürebilirdi, güçlüydü, ona karşı koyamazlardı. Onların ne hızlılığı, ne hipnotize gücü, ne de deriyi saniyeden daha kısa bir sürede delik deşik edebilecek sivri, uzun dişleri vardı. Onların sahip olmadığı şeylere sahipti, yani onlardan üstündü. "Gece bu saatte dışarı tek başına çıkmamayı öğrenmelisin çocuk. Ama çok geç. Bundan sonran olmayacak çünkü." dedikten sonra daha fazla dayanamadı ve dakikalardır boğazını yakan o sıcak kanı boğazından akıtmaya başladı. Çocuk dediği, en az 18-19 yaşında genç delikanlıydı. Ondan en fazla 5 yaş küçüktü, ona çocuk diye hitap etmesi tuhafına gitmişti ama aynı zamanda hoşlanmıştı da. Kolları arasında çırpınan çocuğun damarlarında zerre kadar kan bırakmadan içti, damarlarını kurttu. Kollarını kaldırıp cesedi yere bırakırken, çocuğun on dakika öncesine kadar sahip olduğu tüm kan gitmiş, derisi eski bir kağıt parçasıymış gibi buruşmuştu. Margeaux geriye doğru birkaç adım attı ve zafer kazanmışcasına kollarını havaya kaldırıp haykırdı: "Ben yaptım! Bunu da ben öldürdüm!" Onu duyacak hiç kimse yoktu ortalıkta, olsa ne fark ederdi ki, çocuğa yaptığı şeyi ona da yapardı, onu durdurabilecek miydi sanki? O sırada sokağın kenarına yığılmış bir kız gördü. Kız duvara yaslanmış bir biçimde oturmuş, başını elleri arasına almıştı. Dağınık saçları arasından yüzü görünmüyordu ama Marge onun insan olduğuna emindi. Aralarındaki mesafeye rağmen, kanının kokusunu alabiliyordu. Sıcak, kıpkırmızı, boğaz yakan... Daha yeni avlanmıştı, evet beslenmemişti bu sefer avlanmıştı. O çocuğun kanı onu birkaç gün daha pekâlâ idare edebilirdi. Belki de kız Margeaux'un çocuğu öldürüşünü görmüş ve korkmuştu. Görünmemek için duvara sinmişti ve onu görmediğini sanmıştı. Bunları düşünürken kızın hıçkırığını duydu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. "Bu lanet dünyada bir p*ç de gelip yanımda olmadı. Hep tek başımaydım." İşte o zaman kızın kendisiyle hiç bir alakası olmadığını anladı. Kız aşırı derecede kendisine benziyordu. Fiziksel olarak dalgalı saçlarının rengi bile aynı değildi fakat söylediği şeyleri dönüştürülmeden önce kendisinin de söylediğini biliyordu. O yalnızlığa boğulmuştu ama dışarıdan hiç de öyle görünmüyordu. Etrafında ondan ve parasından yararlanmaya çalışan onca insan varken kendisini nasıl yalnız hissedemezdi ki? Onlar dostları değil, para köpekleriydi. O da yalnızlığına dem vurduğu bir sırada uyuşturucuyu fazla kaçırmıştı. Aynı o kız gibi sokak kenarına yığılmıştı bir gece. Eğer o gece Ysebel gelip onu dönüştürmeseydi, uyuşturucudan ölmüş zengin züppe kız izlenimi bırakacaktı. Bu, isteyeceği son şeydi. Kızın hıçkırığıyla düşüncelerinden sıyrıldı. Başını yana doğru yatırdı ve kızı anlamaya çalışır gibi kaşlarını biraz çattı. Birkaç adım daha yaklaşınca kıza, kız başını kaldırdı. Kocaman gözleri Margeaux'a ürkek ürkek bakıyordu. Margeaux kızın yanına geldi ve eğilip kızın yanına oturdu. Kızı sakinleştirmeye çalışırcasına sırtını sıvazladı. "Acını dindireceğim. Sadece bana izin ver." dedi ve daha kız bir şey diyemeden dişlerini boynuna gömdü. Kız öldükten sonra gitti onu gömdü ve uyanmasını bekledi. Uyandığında ilk önce bir şey anlamamıştı, bir kendine bir Margeaux'a bakıyordu. Margeaux ona neler olduğunu, neye dönüştüğünü anlatınca öfkelendi, nefret dolu bakışlarını Margeaux'dan hiç ayırmadı. Margeaux ise onu bir hain gibi görmeye başlamıştı. Ona verdiği onca özellik varken o, Marge'a ihanet ediyordu, onu suçluyordu. ona güzellik bahşetmişti, hız, hipnotize ve dahası. O iğrendiği insanlardan, p*ç tabirini kullandığı mahluklardan daha üstün olmasını sağlamıştı. Bu ihanet değil de neydi?
Bunları düşünüyordu Margeaux, adamın hareket etmesini beklerken. Sylvia'yı korumuştu, kollamıştı, ona birçok şey bahşetmişti fakat o değerini bilmemiş, çekip gitmişti. Sonunda Margeaux'un yaptığı onca şeyi anlamış, geri dönmüştü. Sylvia ile geçmişi deşmekten vazgeçse iyi olurdu yoksa avlarını kaçıracaklardı. Adam apartman arasında küçük bir yola girdi. Salak, diye düşündü Marge. Sokağın önünde yazan çıkmaz sokak yazısını göremeyecek kadar körsün galiba. Hazır adam çıkmaz sokağa girmişken işlerini halledebilirlerdi. Adamın girdiği çıkmaz sokağın girişine doğru gitti. Sylvia da onu takip etti. Dudakları iyice gerilmişken birbirlerine baktılar ve onayladıktan sonra sokağa girdiler. Adam çıkmaz sokağa girdiğini sokağın sonuna kadar gittikten sonra anlamıştı anlaşılan, geri dönüyordu. Genç vampir bir elini yanındaki duvara yasladı, diğer elini de beline koydu. Adam onu görünce yavaşladı. "Merhaba tatlım." Adam duyduğu şey karşısında gülümsedi. "Merhaba bebeğim. Buraya benimle oynamaya mı geldin?" Yüzünde iğrenç bir ifade vardı, Margeaux eğer birazdan başına gelecekleri bilseydin hiç gülümsemezdin, diye düşündü. O sırada sokağın diğer tarafındaki Sylvia'yı fark etti adam. "Oo, arkadaşını da getirmişsin. Güzel, iki seksi çıtır birden." dedi ve kalçasını bir öne bir arkaya hareket ettirmeye başladı ellerini başının arkasında birleştirip. Margeaux bir an için bu pis adamın altında olduğunu düşündü. Onun kendisini inlettiğini, zevk çığlıkları attırdığını... Bu kadar iğrençliğe daha fazla katlanamayacağını anlayınca kollarını iki yanına açarak güçlü bir sesle bağırdı. "Bu kadar şaklabanlık yeter!" -Sylvia'ya dönerek- "Biz asıl meselemize dönelim." Marge sinsice gülümserken adam şaşkın gözlerle iki genç vampire bakıyordu. İkisi de aynı anda dudaklarını gerdiler ve uzun, sivri dişleri ortaya çıktı. Adamın yüz ifadesi görülmeye değecek kadar değişiklik göstermişti.
|
|
| Subject: Re: Sonradan Dost | |
| |
|