Ölümde Bile



Share
 

 Ölümde Bile

View previous topic View next topic Go down 
AuthorMessage
Jaleh Djawadi
sıradan, cave
sıradan, cave
Jaleh Djawadi

Meslek : Barmen.
İlişki Durumu : Var, hem de çok özel biriyle.

Ölümde Bile Empty
PostSubject: Ölümde Bile   Ölümde Bile Icon_minitimeThu 26 Jul - 8:53

tobiaszKRZESIMIR & jalehDJAWADI
even in death our love goes on
Back to top Go down
Jaleh Djawadi
sıradan, cave
sıradan, cave
Jaleh Djawadi

Meslek : Barmen.
İlişki Durumu : Var, hem de çok özel biriyle.

Ölümde Bile Empty
PostSubject: Re: Ölümde Bile   Ölümde Bile Icon_minitimeThu 26 Jul - 8:54

Jaleh, kendini kapkara bir deniz düşmüş gibi hissediyordu; kendini dalgaların götürdüğü yere bırakmış, süzülüyordu öylece. Kendini boğulmaktan kurtarmak için hiçbir çaba sarf etmiyordu. Pes etmişti. Eskiden kalbinin olduğu yerde kocaman, inatçı bir kaya vardı şimdi. Kulaklarına dolan, onun için hiçbir anlam etmeyen teselli sözlerini algılamak için uğraşmıyordu bile. İnsanlar ne anlardı ki kayıptan, sevgilinin ölümünden? Hepsi çok ağlıyorlarmış gibi ardına saklandıkları büyük, siyah camlı güneş gözlüklerinden bakarken asıl kahrolan, asıl saklanmaya ihtiyaç duyan Jaleh'ti fakat bunu yapamazdı. Kilisedeki rahibin arkasında kapağı açık bırakılmış tabutun içindeki onun Tobiasz'ıydı ve kendini son bir kez olduğu gibi, çırılçıplak gerçeğiyle gösterme fırsatını tepemezdi. Kabuğuna saklanmak, kimseyle konuşmadan, hiçbir şey yapmadan, öylesine var olmak için onlarca ayı vardı önünde. Ruhunu iki büklüm eden kederi atma amacı gütmeden, sadece onun Toby'sini anacak, önceden onu gülümseten anılara şimdi gözyaşlarıyla karşılık vererek kahrolacak, kahrolacak ve yorulmaksızın tekrar kendini yerden yere vuracaktı. Şimdi cesaret zırhını giyip kendini güçlüymüş, üzülmüyormuş, canı yanmıyormuş, Toby'nin cansız kabuğuna baktıkça onunla ölmüyormuş gibi davranacak, mikrofona hakkında bir kaç iyi kelime fısıldarken titreyen ellerini, boğumları bembeyaz olacak kadar sımsıkı kavuşturup bir an evvel yalnız kalmayı dileyecekti. Üstündeki uzun, siyah matem elbisesinin altında büzüşüp tabuta doğru ilerlerken bir hıçkırık dudaklarından kaçıp özgürlüğe kavuşmasın diye elini ağzına kapatmıştı. Bedeni her yeni dakika başladığında bir sarsıntı dalgasında boğuluyordu. Sonunda Toby'ye veda etme fırsatını yakaladığında, ona doğru eğilip dudaklarını onun buzlardan daha soğuk ama hala yakıcı dudaklarına değdirdi ve hemen ardından fısıldadı, "Ölümde bile aşkımız devam edecek, sevgilim."

**

Tobiasz'ın cenazesinden sonra tutmayı umut ettiği yası için hiç izin verilmemişti ona. Herkes, sanki üflerlerse Toby'nin ruhuyla beraber kendi bedenini de kabuk gibi bırakan boşluğu doldurabilirlermiş gibi davranıyor, sahte gülüşler ve komik olmayan esprilerle Jaleh'in nasıl kullanacağını unuttuğu yüz kaslarını kulaklarına doğru kaldırmaya uğraşıyordu. Bunun imkansız olduğunu bilemeyecek kadar cahil, yası hoşgöremeyecek kadar anlayışsız ve ölüme bir o kadar uzaktılar. Üstünden bir kaç hafta veya ay geçince gerçekten iyileşeceğini mi sanmıştılar? Oysa yaptıkları, cansızlığının artık sıkıcı bir hal aldığını söylemeleri, Toby'sinin adını rahatça zikretmeleri ellerindeki yeni bilenmiş, keskin bıçağı kalbinin derinliklerine batırıyorlarmış gibi gerçekçi fakat daha ağır bir acı hissinin üremesine neden oluyordu yalnızca. Üstünden beş ay geçmişti fakat hala bencildiler.

"Viski alabilir miyim?"
"Hemen geliyor."

Düşünceleri yüzünden yine gözlerinde yüzmeye başlamış yaşları geri püskürterek gerçekle arasına kilometreler koyan bir tavırla gülümsedi ve kristal bir bardağa içkiyi doldurarak adama uzattı. Yüzündeki maske tutamayacağı kadar ağırdı. Dudaklarının kenarları uzun süredir kulaklarına küstü ve o kadar zamandır da onları barıştırmak için isteksizdi. Ahşap tezgahın altından bir bardak da kendine çıkarıp ağır içkilerden birini kendine doldurdu. Yalnızca alkolün o acı tadı boğazını yakarken eskiden ruhunun ve kalbinin olduğu yerdeki acı uyuşuyordu.
Back to top Go down
Tobiasz Krzesimir
kurtadam
kurtadam
Tobiasz Krzesimir


Ölümde Bile Empty
PostSubject: Re: Ölümde Bile   Ölümde Bile Icon_minitimeSat 28 Jul - 5:12

Genç adam, rutin aile toplantılarından birine katılmak amacıyla yola çıkmıştı o akşam. Pardösüsünün yakasını, yüzünün büyük bir kısmını kapatacak şekilde çekiştirerek kendini esen rüzgâra karşı korunaklı bir hâle getirmiş, şapkasını da eğip gözlerini sokak lambalarından süzülen parlak ışıktan sakınmıştı. Uzaktan bakıldığında sıradan bir gençten farksızdı o, ancak giysilerinin altında, derisine işlenmiş mühürler ve damalarında da melek soyundan geldiğinin kanıtı olan nefilim kanı akmaktaydı. Evet, sıradan biri değildi Tobiasz. Soyunu reddeden babasına karşın o, gücün getirdiği sorumlulukla başa çıkabilecek nitelikte biriydi, yine de ailesinden kopmamak adına sabretmiş, on dört yaşına bastığında ise Idris’e giderek oradaki enstitüye kaydını yaptırmıştı. Dört yıl içerisinde mezun olmuş, yine Amerika’ya ailesinin Polonya’dan göç ettiği topraklara geri dönmüştü. Çünkü o diğerleri gibi yaşamaya alışkın değildi ve bir de her şeyden önemlisi, Jaleh vardı. Ah, genç adamın düşünceleri ne zaman kadının üzerinde yoğunlaşsa kalbi tekliyor, midesi hoş, tanıdık bir hisle burkuluyordu. Neredeyse beş yaşından beri kıza aşıktı ve her daim de yanında olmuştu. Enstitüde geçirdiği o dört yıl boyunca hayal ettiği tek şey, sevgilisinin hafif çekik gözleri ile yumuşacık dudaklarıydı. Genç adam derin bir nefes alarak ona söylediği yalanlar için hafif bir pişmanlık duydu. Nerede olduğu, neler yaptığı ve kim olduğu konusunda Jaleh’e sürekli yalan söylüyordu. Buna mecburdu, bir gün tüm bu olanları ona anlattığında kızın da kendisine anlayış göstereceğini umuyordu. Birden, uzaktan gelen bağrışmalar ile irkilerek gerçekliğe geri döndü. Merak içerisinde köşeyi dönerken ne ile karşılaşacağı hakkında en ufak bir fikri yoktu. Birkaç adam toplanmış, cüsselerine göre bir hayli ufak tefek kaçan birini duvara sıkıştırıp tartaklıyorlardı. Tobiasz, adımlarını hızlandırarak küçük gruba yöneldi, karşısındaki adamlar birer iblis değillerdi ancak kendini zayıf olan sıradandan sorumlu hissetmişti bir an için. Ayrıca, başına iş açılacağını da düşünmediğinden olaya karışmak konusunda herhangi bir çekincesi yoktu. Her ne kadar kalıplı olurlarsa olsunlar Tobiasz, damarlarında akan kan sayesinde hepsinin hakkından kolayca gelebilirdi. Tabii, dikkat etmediği bir nokta vardı: Aşağıdünyalılar da aynı onun gibi insanlardan üstün, farklı güçlere sahiplerdi ve göz boyama büyüleri ile New York sokaklarında kimliklerini belli etmeksizin cirit atıyorlardı. Evet, gözden kaçırdığı bu ayrıntı hayatını tümden değiştirecekti, o gece başına gelen her şeyin pis bir kumpas olduğu aklının ucundan dahi geçmemişti genç adamın.


Kendine geldiğinde grubun göründüğü kadar küçük olmadığını fark etmesi fazla vaktini almamıştı Tobi’nin. Tartışmaya dahil olmak üzere yürürken arkasından aldığı darbe ile yere yığılmış olmalıydı, şimdi toprak zeminde yatıyor, kanayan burnundan akan kan ağzının içine doluyordu. Tuzlu, metalik sıvıyı tükürerek doğrulmaya çalıştı, ancak elleri ve ayakları bağlı olduğundan kımıldayamayacak kadar çaresiz bir hâldeydi. Neler olduğunu bir türlü kavrayamıyordu, henüz bu dünyaya ayak uyduramamış genç bir nefilimdi o. Bu hâle nasıl düşmüştü? Etraftaki yoğun koku, çemberdekilerin hepsinin ya da en azından birçoğunun kurtadam olduğuna işaret ediyordu. “Benden ne istiyorsunuz?” diye seslendi, karanlıkta doğru düzgün seçemediği gölgelere bakarak. Fakat aldığı yanıt çığlıklarına karışmış, gecenin karanlığında kaybolup gitmişi. Uyandığında, kurtlarla çevrelenmiş olduğunu anımsıyordu, genç adamı yalıyor, ısırıyor ve bedenini hırpalıyorlardı. En sonunda ise keskin bir acı hissetmiş, dünyanın karanlığa gömüldüğünü düşünerek gözlerini yummuştu. Bağırmak istiyordu ancak vücudu emirlerine itaat etmeden acı içinde kavruluyordu, sıcak… Öyle sıcaktı ki, bedeninin alev aldığını ve simsiyah olup çirkin, plastikten bir kabuğa dönene dek yandığını düşünüyordu.

En sonunda, rüzgâr çıplak bedenini yaladığında kötü bir kâbustan uyanmış gibi, hafifçe titreyerek gözlerini aralayıp gökyüzüne baktı. Vücudundaki son güç kırıntılarını da kullanarak çaresizce doğrulup oturdu, etrafta hiç kimse yoktu. Ancak arada kilometreler olmasına rağmen ağaçların ardından şehrin gürültüsünü duyabiliyordu. Başına gelenlere gerçekten inanamıyordu, o gurur duyduğu ırkın bir parçası değildi artık, hor görülen aşağıdünyalılardan birine dönüşmüştü! Ama neden? Belli ki planlı bir saldırıydı ancak Tobiasz anlayamıyordu, bugüne dek ne yapmıştı da böyle bir düşman edinmişti? Umutsuzca düşünüyor, nereye gidebileceği konusunda zihnindeki çarkları hızla döndürüyordu. Eve dönemezdi elbette, artık öyle bir seçeneği yoktu. Babası, gölge avcılarından ve merkezden uzak durmasına rağmen, aşağıdünyalılar hakkındaki görüşleri konusunda sabit fikirliydi. Peki ya Jaleh? O ne olacaktı? Genç kıza söylediği yalanların haddi hesabı yokken bir de bunun yükünü mü taşıyacaktı omuzlarında! Düşünceleri beyninde oradan oraya savrulurken yorulduğunu hissetti, boynundaki ısırık da canını yakıyordu zaten. Adeta delirmiş gibiydi, ne yapacağını bilmeden sarsak hareketlerle yürümeye başladı. İşittiği seslere kulak vererek şehre doğru ilerledi, dayanamayacağını düşündüğünde ise aklında beliren tek şey, o hafif çekik gözler ile yumuk, bembeyaz ellerdi. Hüzün, bedeninin her bir yanını kaplarken yapacağı şeyin herkes için en iyisi olacağından emindi genç adam. Bu yüzden de yol kenarına geldiğinde, kendini savrulmuş gibi görünecek şekilde yere bıraktı. Tobiasz Krzesimir’in hayatı burada son bulacak, kendi cenazesinden sonra ise yeniden, bambaşka bir şekilde başlayacaktı. Durumu bu denli çabuk kabullenmesine kendi de şaşırmıştı ancak bunun geçirdiği travmanın etkisi olduğunu düşünüyordu. Ayrıca, ölmek istemiyorsa buna zaten alışmak durumundaydı. Artık bambaşka biriydi, hayvandan farksız bir canlı olarak yaşamını sürdürecekti, dört ayağı üzerinde koşacak ve avlanarak beslenecekti. Tabutunda ölü gibi yatarken bunları ve ardında bıraktıklarını düşünüyordu. Cenazesini daha önce hiç hayal etmemişti ancak böylesine sıradan bir tören beklemiyordu doğrusu. Annesi ve babası ayakta durmakta zorlanıyor, tek oğullarının yasını tutuyorlardı. Bir diğer yanda ise Jaleh elini ağzına bastırmış, siyahlara bürünmüştü. Genç adam, kalbi acıyla kasılırken elinden hiçbir şey gelmeyeceğini kendine tekrar tekrar hatırlatıyordu. Verdiği sözlerde de duramamıştı işte, Jaleh ile bir ömür birlikte olacaklarına dair verdiği sözler, en şehvetli anlarında kulağına fısıldadığı aşk dolu mısralar… Her şey eski, hüzünlü birer anı olarak kalacaktı. Tobiasz’ın beyninin kilitli bir köşesinde, kendinden bile sakınacağı bir yerde çünkü yaraları deşmenin veya geçmişin özlemiyle yanıp tutuşmanın oğlana bu saatten sonra hiçbir yararı olmayacaktı.

Beş ay sonra.
Tobiasz, cenazesinden sonraki birkaç ayı önce İngilterede geçirmiş, daha sonra Rusya’ya geçmiş ve şimdi de evine, New York’a dönme kararı almıştı. Buraya dönmek sandığı kadar kolay olmamıştı ancak, kalıcı olacağı için NY Kurtadam klanına girmesi gerekmekteydi. Bu yüzden de onların karargahı olan Cave’e doğru yol alıyordu. Hafif hafif esan rüzgâra karşı yürürken kollarını açıkta bırakan tişörtünün üzerinden yaptırdığı son dövmelere baktı. Artık mühürleri yoktu ve kendini çıplakmıi gibi hissediyordu genç adam, bu yüzden de kendince anlamlı bulduğu işaretleri ve bazı nefilim mühürlerini bedenine işlemiş, stel yerine mürekkep kullanmıştı. Bu sayede, aynaya baktığında kendine tamamen yabancı birini görmüyordu ve geçmişinden tamamen kopmamış olduğunu hissediyordu. Uzun adımlarla köşeyi dönüp “Cave” yazılı tabelayı gördükten sonra duraksadı, içinde tuhaf bir his vardı. Anlamını bilmediği garip duygularla boğuşup duruyordu zaten şu son günlerde. Tüm bunları yaklaşan dolunaya yorarak ahşap kapıyı omzuyla itip açtı ve burnuna çarpan o tanıdık bahar kokusunu içine çekerek geri çekildi. Tanrım, diye düşündü. Jaleh! Genç kızın burada ne işi vardı ki? Burası kurtlara hitap eden ve onların karargâhına ev sahipliği yapan bar görünümlü bir mekândı! Genç adamın kalbi gümbür gümbür atıyor, tüm vücudu bir tür elektrik akımına kapılmış gibi titriyordu. Korku, endişe, hüzün ve özlem. Hepsi bir aradaydı şimdi, gözleri hafifçe dolarken bara doğru istemsizce yaklaştığını fark etti. Evet, şimdi bir çift hafiften çekik göz kendisine inanamayan bir tavırla dikilmişti. "Jaleh" diye fısıldadı, son nefesini verirmişçesine...
Back to top Go down
Jaleh Djawadi
sıradan, cave
sıradan, cave
Jaleh Djawadi

Meslek : Barmen.
İlişki Durumu : Var, hem de çok özel biriyle.

Ölümde Bile Empty
PostSubject: Re: Ölümde Bile   Ölümde Bile Icon_minitimeSun 29 Jul - 9:53

Geçen senenin anıları.
"Kurabiye mi pişiriyormuş benim maharetli sevgilim?"
"Tobiasz!"

Arkasından sarılıp kulağına fısıldayan adamın tanıdık kokusunu hissetmek güven verdiği kadar dikkat dağıtıcıydı da. Toby ortalıktayken gözlerini ve aklını işine odaklaması imkansızdı Jaleh için. Şimdi anın hoşluğuyla gözlerini kapatmışken bile sırtına değen kasları, boynuna üflenen sıcak nefesi ve bilindik bedenin ısısıyla kendini gerçeklikten, Toby dışında her şeyi uzaklaştırdığı yeni bir boyutta buluvermişti. Sollarındaki pencereden süzülüp bedenlerine yapışan turuncu akşam güneşinin sıcaklığı, Toby'nin kokusu, belini çevreleyen eli... Her şey anı mükemmelleştirmek için orada yoktan var olmuşlardı sanki. Bu fotoğraf karesinde sonsuza dek sıkışıp kalabilir, hiçbir şey yapmadan, gözleri kapalı, arkasında bedeni sırtına yaslanan Toby ile öyle kalabilirdi. Elini belinde birleşen gencinkilerden kaldırıp suratına koyarken fırından yükselen yanmış kurabiye kokusuyla kollardan nazikçe ayrılmak zorunda kaldı. "Kahretsin! Dikkatimi dağıtıyorsun, Toby. Ben iş üstündeyken bulunduğum odaya gelmemeli-" Kurabiyeleri fırından çıkarıp tezgaha koymak üzere dönerken onunkilere yapışan dudaklar kelimelerini ağzının içinde hapse mahkum etmiş, anın şaşkınlığıyla hareketsiz kalan Jaleh için Toby'nin genzinden gelen kıkırtı onu öpücüğe karşılık vermeye itmişti. Toby, ellerini Jaleh'in bezi tuttuğu kısımlara ittirip sıcak tepsiyi tezgaha koydu ve alnını kızınkine yaslayarak fısıldadı. "Ben çevrendeyken bu kadar şapşallaşman çok hoşuma gidiyor, biliyor musun?" Jaleh, gencin kendi üzerindeki etkisinin fark edilmesinin üzerine kızardı fakat aklına gelen kelimeyi dile dökmektense onu yine öpmeyi yeğledi. Ukala.

***

Sapsarı bir buğday tarlasının ortasındaydılar. Toby, kırmızı Mustang'ini bir kaç metre ötedeki traktör yoluna park etmiş, arabanın radyosunu da sonuna dek açarak bomboş tarlayı gümbür gümbür eski tarz aşk şarkılarıyla doldurmuştu. "Biz bizeyiz, Jaleh, iyi dans etmiyor olabilirsin ama benden başka kim görebilir ki? Yoksa benden mi utanıyorsun?" Gencin bir elini belinde, bir eliyle de kendininkini tutan balıkçı şapkalı, en son altmışlarda moda elbiseli Jaleh, her ne kadar Toby'ye dans etmemek için ayak direyip nazlansa da ve gerçekten çok kötü dans ediyor olsa da ona karşı koyamayacağını biliyordu. Bacaklarına deyip gıdıklayan buğdaylara aldırmadan genç adamın abartılı ritmine ayak uydurdu ve anı mahvetmemek için sürekli aşağıya bakarak dans etmeye başladı. "Yüzüme bak, Jaleh, dans edemesen bile sadece ayağıma basarsın. Ölecek değilim." Eliyle kızın kafasını çenesinden ittirerek yukarı kaldırıp kendi suratına bakmaya zorlarken kelimeler ağzından Jaleh'in duymak için her an, her türlü şaklabanlığı yapabileceği kıkırtıyla çıktı. Aslında gence inanmayabilir, diğerleri gibi kendisini parmağında oynattığını düşünüp ondan ayrılabilirdi. Üstünde bıraktığı etki onu öylesine değiştiriyordu ki, tek kelimesiyle dediğini yapacak kadar köleleşmişti sanki. Oysa Toby asla onu kullanmazdı. Jaleh, sadece sonunda birinin onu gerçekten sevebileceğine inanamayacak kadar özgüvensizdi. Utangaçlığını üstünden atıp dans etme işini iyice abartırken, yeniden bu çocuğa güvenebileceğini hissetti. Ruh eşi oydu.

***

"Sevgilimin bir barmen olmasına ve evimizi bir bara dönüştürebilmesine bayılıyorum." Evimiz kelimesini bastırarak söylemişti Toby, bu elbette bu sabah Jaleh'in dairesine taşınmasına bir göndermeydi. İskambil kağıtlarını karşılıklı dağıtmış, 51 oyununu iki kişi oynamak için iki tarafa da yirmi sekizer kağıt dağıtmıştı. Jaleh kırmızıyla boyanmış duvarlarıyla küçük salona girerken evinin çok dağınık ve karmaşa içinde olduğunu düşündü; her şey birbiriyle uyumsuzdu ve gözü Toby'yi bulana dek aklında salona süs için ne doldurduysa hepsini atmayı düşünüyordu. Genç adam, sehpaya eğilmemek için çıplak ayaklarını altına alarak oturmuş ve kotunun dizinin olduğu yerde katlanmasına sebep olmuştu. Üstünde ne varsa çıkarıp odaya koymuş olmalıydı; vücudunun üstünde çeşitli şekiller ve kelimelerdeki dövmeler, tıpkı evi gibi karmakarışık fakat onun aksine çok güzeldi. "Strip Poker mi oynuyoruz?" Suratında masum bir ifade, kelimelerindeyse gizli bir arzuyla söylediği soru cümlesinin önce geldiğini fark etmeyen genci irkilttiğini, ardından kahkahalara boğduğunu görünce o da katılma isteği hissetti. Jaleh hala sehpaya doğru ilerlerken Toby elindeki kağıtları bıraktı ve ona doğru ilerleyip üstünde uzun bardaklarda içkilerin olduğu tepsiyi rastgele bir sandalyenin üstüne koydu ve kızın dudaklarına yapışmadan önce konuştu, "Boş ver şimdi oyunu falan." Jaleh kıkırdadı ve Toby'nin öpüşüne açlıkla karşılık verirken gencin alev alev yanan ellerini tişörtünün altında hissetti. "Ben seninkileri gördüm, sen de benim dövmelerimi görmek ister misin?" Fısıltısıyla Toby'nin kulaklarını doldururken alnına yaslanmış başın onaylarcasına sallandığını gördü. Jaleh, yaşananlardan çok memnun olarak otuz iki dişini göstererek gülümsedi ve onu geri geri koridora, oradan da yatak odasına ittiren Toby'nin bedenini keşfetmeye başladı. Göğüs ve karın kasları, sırtı, omuzları, dövmeleri, kolları, her şeyiyle bir sanat eseri gibiydi. Kotunu tutan siyah, deri kemeri titrek elleriyle çözmeye çalışırken Toby de bir yandan onun yaptıklarını yapmaya çalışıyor, ellerini tişörtünün altından bedenine sürterken tenini ortaya seriyordu. Sonunda ikisi de anadan doğma halleriyle birbirlerine bakıp bedenlerine hayran olurken Jaleh kalbinin göğüs kafesinin altında hapsolmaya isyanını hissediyor, kendi ve Toby'nin kalp atışından başka hiçbir şeyi duyamıyordu. Sevgilisi yatağın kırmızı renkli sert örtüsünü yere atıp onu yatağa çekti ve ikisi beraber hareket etmeden evvel aynı anda fısıldadılar.
Seni seviyorum.

***

Günümüz.
Jaleh, ahşap masalardan toplanan kirlenmiş bardakları yıkarken bulunduğu arka odaya giren Eugene'i fark etmedi bile, aklı geçen seneki Toby'ye dair anılardaydı. Gözleri sonuna dek açılıp öylece bırakılan bir musluğa benziyor, gözyaşları oluk oluk akarken görüşünü buğulaştırıyordu. Burnunu çekti ve pes ederek kulplu bira bardaklarından birini köpüklü bulaşık suyuyla dolu lavaboya attı.

"Jaleh, iyi değilsin. İstersen erkenden bırak, evine dön, kendine gel. Gerekirse izin alıp kafanı dinle. Seni böyle mutsuz görmek sevdiklerini olduğu kadar beni, bizi de üzüyor."
Eugene elini kızın titreyen omzuna koymuş, ona destek vermeye, yanında olduğu anlatmaya çalışırcasına sıkmıştı. Jaleh, kimseden böyle bir yaklaşım beklemezdi, zira herkes umursamazca davranıyor, Toby'nin ölümünü atlatması için ona fırsat dahi vermiyordu. Dün aynı yatağı paylaştığı adamın sıcaklığını ertesi sabah hissedememek, üşüyerek yorganın altında büzüşmek ve onun yastığına sarılıp kokusunu almaya çalışmak onu hasta ediyordu. Toby'yle ilgili her ayrıntı, onu oyalamayan her boş an, zihnine süzülen her anı genç kızın kederini hatırlamasına sebebiyet veriyordu. Kanatları koparılmış bir melek, şekeri elinden alınmış küçük bir kız çocuğu kadar masum ve savunmasızdı. Derin derin nefesler aldı ve titremesini durdurmaya çalışarak arkasını döndü. Eugene'in tanıdık suratındaki anlayışı görebiliyordu. Kibarlık olsun diye gülümserken adamın Jaleh'i gerçekten anlamak için neler yaşadığını merak etti. "Teşekkür ederim Eugene," dedi yorgun, çatlak bir sesle. "Sanırım gitsem iyi olur. Kendimi toparlayıp en yakın zamanda döneceğime söz veriyorum." Belki bir kaç gün, belki bir hafta ortalıkta bulunmasa, şehri terk etse, yeniden kendini bulabilir miydi? Hala Toby'yi arkasında bırakamayacak kadar çok seviyor ve delicesine özlüyordu, zaten onu acı denizinde boğulmaya bırakan şey de buydu. Üstündeki siyah önlüğü çıkarıp astı ve arka odadan çıktıktan sonra tanıdık bir kaç suratın ne olduğunu soran bakışlarına, ağzını sonra anlatırım kelimelerini yansıtacak biçimde oynatarak ilerlerken gözleri, tanıdık gözlere kilitlendi.
Tobiasz.
Yüzüne yapışmış tuzlu gözyaşlarına yenileri eklenirken, görüşü buğulanmasın diye sürekli gözlerini kırpıştıran Jaleh, bedeninin kontrolünü kaybetmiş, uyuşmuştu. Ağzı yarı yarıya şaşkınlıkla açıldı ve onun adını fısıldamak istedi ama boğazına oturan yumru konuşmasını engelliyor gibiydi. Sanki artık Toby'nin adı onun için yasaklıydı. Sanki konuşmak, ona seslenmek, gerçek olup olmadığını anlamak haramdı. Yalnızca Jaleh'i tanıyanların başları ona dönüktü fakat kızın umrunda değildi. Çevresinde olup bitenlerden habersiz, sadece karşısında, yeşil gözleri onunkilere kilitlenmiş sıska bedene bakıyordu. "Ha... Hayalsin sen. Sonunda kafayı da mı yiyecektim? Ah, Tanrım, lütfen yardım et." Elleriyle saçlarını kavrayıp bir kaç metre ötesinde kapının önünde mıhlanıp kalmış bedenin gerçekliğini sorgulama işini kafasında yapmaya karar verdi ve hemen arkasını dönüp koşarak binanın tepesine giden merdivenleri kapatan kapıyı açtı ve bacağında hissettiği yanmayı umursamadan basamakları ikişer üçer çıkmaya başladı. Bedeni sarsılıyordu. İsteri krizine girdiğini, binanın açık çatısına çıkar çıkmaz delice sallanıp kendi kendine sayıklayacağını öngörebiliyordu. Kendi kalp atışlarından başka hiçbir şey duyamadığı gibi, kendinden sonra tekrar açılan kapının sesini de duyamamıştı. Kör bir zihinle çatıya açılan kapıyı ittirdi ve kendini esintili geceye bıraktı.
Back to top Go down
Sponsored content


Ölümde Bile Empty
PostSubject: Re: Ölümde Bile   Ölümde Bile Icon_minitime

Back to top Go down
 

Ölümde Bile

View previous topic View next topic Back to top 
Page 1 of 1

Permissions in this forum:You cannot reply to topics in this forum
Unwonted Dimension RPG :: Brooklyn (Kings County) :: Cave-
Free forum | Society and Culture | Childhood, Family | ©phpBB | Free forum support | Report an abuse | Forumotion.com